Pencere - Şebnem Denk ile Söyleşi


Ben Erman Şahin. 2023'te Grapon Kağıtları'nda sevgili Şebnem Denk'i ağırladım. Şöyleşimizi İmleç'te yeniden yayımlamaktan mutluluk duyuyorum.

Sevgili Şebnem, "Tengömlek" bize unuttuğumuz bir duyguyu, samimiyeti hatırlatıyor. Yüzeysel sohbetlerin yaygınlaştığı bu çağda, samimiyeti ısrarla dile getiren cümlelerle okurlarının karşısındasın. Eksik olanı dile getirmek nasıl bir şey?

Sevgili Erman öncelikle sana çok teşekkür ederim. 
Zaman çok hızlı akıyor ve doğrusu çok tetikleyen var günümüzde. Kitaba konu olan 1970’li yıllar, görece, zamanın daha yavaş ilerlediği, algımızı yönlendirmekte daha özgür olduğumuz yıllarmış diye düşünüyorum. Dünya bugünkü kadar büyük ama bilinir değil doğrusu. İnsan ilişkilerinin ön planda olduğu, hedeflerin ulaşılabilirliğinin çalışmakla gerçekleştirilebileceği, ortak sıkıntıların ortak çözümle sonuçlandırılabileceğine inanılan bir zaman. Sıklıkla yaşanan elektrik kesintileri, radyonun yaygın oluşu, televizyon olan evlerin bitmeyen konukları iç içe ilişkiler gerektiriyor. Yaşam böyle şekillenirken samimiyet kaçınılmaz gelişiyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla kitabın dilinin samimi olması kaçınılmazdı. Günümüzde de birebir ilişkilerimizde samimiyetimizi koruduğumuza inananlardanım. Başka türlü nefes almak zor diye düşünüyorum.



Öykülerinde birbirinin yalnızlığını paylaşan insanlar görüyoruz. Samimiyet gibi uzak kaldığımız paylaşma duygusuyla bize bir şeyler anlatıyorsun. Yalnızlığın paylaşılması hem bir yazar hem bir insan olarak sana neler hissettiriyor?

Özde bir yalnızlık var ki o paylaşılması mümkün olmayan bir durum diye düşünüyorum. O özümüz. Onun dışındaki ‘yalnızlığımız’ı dostlarımızla paylaşmak bizi çoğaltıyor bence, öğretiyor, büyütüyor. 



Tengömlek bir yolculuğun kitabı aynı zamanda. Mega kentlerin, gökdelenlerin ve çok katlı apartmanların arasından eski zamanlara yapılan bir yolculuk. Yazım sürecinde bu yolculuk sende nasıl izler bıraktı?

Tek kelimeyle ‘özlem’ hissettiğimi söyleyebilirim. İlk soruya verdiğim cevaptaki nedenlerle hayal dünyasını beslediğini düşündüğüm bir zamana özlem. Radyo tiyatrosu keyfini, zamanın ağır akmasını, postacı yolu beklemeyi… sayabilirim. Bu arada ‘gökdelen’ kelimesini çok sevdiğimi de belirtmek istedim. Ne güzel ifade değil mi?



Kahramanlarının iç dünyasını sade cümlelerle ortaya koyuyorsun. Mesleki yaşamlarındaki durgunlukları, ailesini bekleyen çocukları, içlerinde tuttukları kıskançlıkları çıplak bir biçimde okura yansıtıyorsun. Bu noktada kahramanlarına dair psikolojik bir gözlem gerçekleştirdin mi?

Yazmanın olmazsa olmazı gibi geliyor bana psikoloji. Çok besliyor. ‘Biz’i yazmak için bizi okumak gerekiyor. Uzak bir geçmiş olmadığı için bugün tanıdığım pek çok kişi bu konuda beni çok besledi. 



Yazarın kalemine değen her yüz biraz kendisidir ve biraz da kalabalığı ile benzer özellikler taşır. Bu benzerliği öykülerine nasıl işledin?

Evimizde soba vardı. Bazen üstünü açar, ışıkları kapatır gölge oyunları oynardık. Her gölgeye bir masal yazardık. O masalların besleyiciliği bir bakıma. Bir de her evde reyhan ya da fesleğen dikilmiş saksılar olurdu, bir de lavanta. Evin anlamıydı bir çeşit. Fesleğenlerin, lavantaların kokusu diyelim bu öykülerin asıl kahramanları. Şimdi de öyle, lavantasız, fesleğensiz olmaz.

                   "Şiir'in Bahçesinde Söyleşiler"in
                 kurucu moderatörü Erman Şahin




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şiir'in Bahçesinde Söyleşiler - Meva Yağmur ile Söyleşi

Mehmet Ali Türkan'ın "Bir Duvar Kalıntısı Üzerine Epigram Çalışması" Adlı Eseri İmleç'te

İmleç Derginin İlk Sayısı Yayında!